13 Nisan 2011 Çarşamba

Erdoğan'dan Fransıza Fırça

Avrupa Konseyi binasında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na hitap eden Başbakan Erdoğan, azınlık hakları ile ilgili soru üzerine "Sizi Türkiye'ye davet etmek isterim. Sanırım Türkiye'ye de çok 'Fransız' kalmışsınız" dedi...

Başbakan Erdoğan, konuşmasına, Avrupa halklarının en eski parlamenter forumu olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde milletvekillerine hitap etmekten büyük memnuniyet duyduğunu ifade ederek başladı. Türkiye'nin, 61 yıl önce bugün, 13 Nisan 1950'de Konsey'e üye olduğunu hatırlatan, Avrupa Konseyi ve Türkiye açısından son derece anlamlı bir yıl dönümünde genel kurula hitap ettiğini dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:

''61 yıl sonra, yine bir 13 Nisan gününde, Avrupa Konseyi'nin kurucusu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Dönem Başkanı Türkiye'nin Başbakanı olarak; başkanlığını bir Türk parlamenterin yaptığı bu Meclise hitap ediyor olmaktan büyük heyecan ve gurur duyduğumu da belirtmek istiyorum.

Kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi, 62 yıldır Kıta'da demokratik istikrarın güçlendirilmesine önemli katkılar sağladı. Her türlü ayrımcılığa karşı çıkan, insan onuruna saygıyı ortak kültürümüzün temel unsuru haline getiren Konsey'e bu vesileyle şükranlarımı sunuyorum. 62 yıllık süreçte Konsey'e hizmet edenlere, bugün de aynı idealler etrafında hizmetlerini sürdüren siz değerli milletvekillerine ayrıca teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

Bu parlamentoda, bundan 5 yıl önce, 'Medeniyetler İttifakı' girişimi konusunda sizlere hitap etmiştim. Bugün de 'Kültürler Arası Diyaloğun Dini Boyutu' konulu raporun ele alındığı bir ortamda sizlere hitap ediyorum. Türkiye ile İspanya'nın Birleşmiş Milletler çatısı altında başlattıkları 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, çok kısa bir süre içinde 100'den fazla ülkenin, Dostluk Grubu'na üye olmasıyla küresel ölçekte büyük ilgi gördü. Esasen, 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, bugün dünyamızın ihtiyacını hissettiği, daha doğrusu, açlığını hissettiği bir boşluğu doldurma noktasında önemli bir girişim haline geldi.''

''SİYASETÇİNİN MESULİYETİ...''

Hristiyan dünyası ile İslam dünyasının birbirine bakışının, tarihsel süreçte büyük oranda Haçlı Seferleri ile şekillendiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, yaklaşık bin yıl önceki bu karşılaşmaların, bin yıl boyunca önyargılara, yanlış anlamalara, bloklaşma ve kutuplaşmalara bir bahane ve bir gerekçe olarak görüldüğünü ifade etti.

Bugün, Haçlı Seferlerinin bir başka boyutunu da görmenin ve Haçlı Seferlerini artık farklı şekilde değerlendirmenin önemine dikkat çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

''Haçlı Seferleri, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade, birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bilimde, sanatta, mimaride, dilde, musikide, günlük yaşam alışkanlıklarında, hatta yeme-içme kültürlerinin transferinde Haçlı Seferleri son derece etkili olmuştur. Bugün, Batı medeniyetinin temellerinde de Doğu medeniyetinin temellerinde de bu karşılaşmanın etkisini hiç kimse inkar edemez.

Haçlı Seferleri tarihi, sadece savaşlar, çatışmalar tarihi değil, aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir. Nitekim, birbiriyle savaşan ordular, savaşın hemen ardından ticari faaliyetlere başlamışlar, malların mübadelesi süreciyle birlikte kültürlerin mübadelesi sürecini de başlatmışlardır. Avrupa tarihi bundan hiç farklı değildir. Tarihi, artık savaşlar, çatışmalar, kamplaşma ve kutuplaşmalar üzerinden okuyamayız. Tarihi savaşlar üzerinden okuyanlar, geleceği barış üzerine inşa edemezler. Haçlı Seferlerini derin hafızasından silemeyenler, kendi toplumlarına da bölgelerine de dünyaya da barış ve hoşgörü vaat edemezler.

Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, bizatihi, tarihin kutuplaşmalar üzerine okunamayacağının en somut göstergesidir. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, bugün dünyanın özlemini duyduğu evrensel barış ve evrensel değerlerin iyi bir örneğidir. Tüm dünyanın gıpta ile izlediği bu oluşum, ortak değerleri, barışı ve evrensel değerleri daha da yücelterek, dünyaya ve insanlığa yol gösterici olmaya devam etmek zorundadır.

Son dönemde, Avrupa içinde yükselen ırkçılığın, ayrımcılığın, hoşgörüsüzlüğün, Avrupa halklarını tedirgin ettiğinden çok daha fazla, çevre coğrafyalardaki halkları tedirgin ettiğini ve kaygılandırdığını vurgulayan Erdoğan, ''Üzülerek gözlemliyorum ki, Avrupa içinde kutuplaşma giderek şiddetlenmektedir. Bu durumun bazı ülkelerde artık devlet kademelerinde bile görülmesi, siyasi partilerin bu temelde prim yaparak oy kazanmaya çalışıyor olmaları, olayın vehametini artırmaktadır. Siyasetçinin mesuliyeti, bu tehlikeli gidişata engel olacak liderliği ve basireti göstermektir. Popülizm uğruna, oy alabilmek ve seçilebilmek hırsıyla, en temel insani değerlerin, en temel hakların, özgürlüklerin baskı altına alınması, sadece o ülkenin halkına değil, tüm bir Avrupa'ya, bu geniş coğrafyaya yapılmış en büyük haksızlık ve kötülük olacaktır'' ifadelerini kullandı.

''FRANSA'DAN UYARLADIĞIMIZ LAİKLİK, TÜRKİYE'DE ON YILLAR BOYUNCA TARTIŞILMIŞ, YANLIŞ UYGULAMALAR NEDENİYLE ÖZGÜRLÜKLER ÜZERİNDE BİR BASKI ARACI OLARAK KULLANILMIŞ, ADETA DEMOKRATİKLEŞME KARŞISINDA BİR DUVAR OLACAK ŞEKİLDE YORUMLANMIŞTIR''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Fransa'dan uyarladığımız laiklik, Türkiye'de on yıllar boyunca tartışılmış, yanlış uygulamalar nedeniyle özgürlükler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmış, adeta demokratikleşme karşısında bir duvar olacak şekilde yorumlanmıştır'' dedi.

Erdoğan, yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, bulunduğu coğrafya içinde halkı Müslüman olan ama laikliği benimsemiş yegane ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Fransa'dan uyarladığımız Laiklik, Türkiye'de on yıllar boyunca tartışılmış, yanlış uygulamalar nedeniyle özgürlükler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmış, adeta demokratikleşme karşısında bir duvar olacak şekilde yorumlanmıştır. Uzun bir sürecin ardından Türkiye, özellikle de bizim iktidarımız döneminde, tüm bu tartışmaları geride bırakarak, İslam-laiklik-demokrasi gibi kavramların pekala bir arada varlığını sürdürebileceğini somut uygulamalarla tüm dünyaya ispat etmiştir'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu noktada, içinde bulunduğu coğrafya için son derece anlamlı bir model haline gelirken, laikliğin Avrupa'da yeniden tartışılıyor ve özgürlükleri kısıtlamanın bir aracı haline dönüştürülüyor olmasının ironik olduğunu ifade eti.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir yerde, inançlara, kültürlere, kimliklere yönelik baskı ve sindirme sonuç getirmemiştir. Dini hoşgörüsüzlük, artık yerini bütünüyle tartışmasız bir hoşgörüye bırakmak zorundadır. Dini hassasiyetleri, özgürlükleri, gerilim ve çatışma noktalarını, önyargı ve ön kabulleri, siyasi bir rant aracı olarak görmek son derece tehlikelidir.

Avrupa Konseyi'nin savunuculuğunu yaptığı demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin önemi bugün her zamankinden daha fazla artmıştır. Hakların, özgürlüklerin ve yaşam standartlarının yükseltilmesi beklentisi, bugün artık Avrupa sınırlarını aşmış, çok geniş bir coğrafyada yankılanır hale gelmiştir. Küreselleşen bir dünyada, yalıtılmış huzur adacıkları oluşturmanın mümkün olmadığını görmek durumundayız. Sermayenin sınır tanımadığı bir dünyada, sorunların da sınır tanımadığını görmek durumundayız. Bir kesimin sınırsız ölçüde zenginleştiği, refahını artırdığı, yaşam standartlarını yükselttiği; bunun karşısında bir başka kesimin giderek yoksullaştığı, umutsuzlaştığı bir dünya, yaşanabilir bir dünya değildir, bu sistem sürdürülebilir bir sistem değildir.''

Kendi içine kapanan bir Avrupa'nın, evrensel değerlerden, evrensel insan hak ve özgürlüklerinden bahsedemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, ''Hatta bunu kendisi için bile temin etmekte güçlük çekmeye başlayabilir. Bugün, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan yükselen özgürlük ve hak taleplerine, Avrupa kulak tıkayamaz. Demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, sadece bir kesimin layık olduğunu iddia etmek, demokrasiyi kimi toplumlar için 'henüz erken' görmek, en az ırkçılık kadar tehlikelidir. Ne yazık ki bugüne kadar, Ortadoğu ve Afrika'ya bakıldığında, yerin üstündekiler değil, yerin altındakiler görülmüştür. Eğer 'evrensel değerler' diyorsak, eğer 'insan ve insan hakları' diyorsak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan yükselen haykırışları duymak ve en güçlü şekilde desteklemek zorundayız. Hiçbir hesap yapmadan, çıkar kaygısına kapılmadan, farklı arayışlara girmeden, oradaki insan gerçeğini görmek zorundayız. Artık Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya bakınca, petrol kuyuları görmekten vazgeçip, yaşanan trajedilere odaklanmak durumundayız'' diye konuştu.

''ORTADOĞU VE AFRİKA'DA, YENİ AFGANİSTANLAR, YENİ IRAKLAR GÖRMEK İSTEMİYORUZ''

''Orta Doğu'da demokrasinin hakim olamayacağı'' yönündeki zihniyetin yıkıldığını belirten Başbakan Erdoğan, kültürel ayrışmayı, özellikle de medeniyetler çatışmasını savunan tezlerin çöktüğünü ifade etti.

Etnik, mezhepsel ve dini ayrılıkların ortaya çıkmasının veya ülkelerin toprak bütünlüğünün zarar görmesinin, yaşananların ruhuna ve esasen halkların iradesine aykırı olduğunu vurgulayan Erdoğan, yakın coğrafyada yeni şiddet ve çatışma alanları görmenin, arzu ettikleri en son şey olduğunu dile getirdi.

Halk hareketlerinin meşruiyetinin korunması bakımından, dışardan askeri müdahalede bulunulmamasının ve müdahalenin tamamen insani boyut taşımasının son derece önemli olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Biz, Ortadoğu ve Afrika'da, yeni Afganistanlar, yeni Iraklar görmek, bunları yaşamak istemiyoruz. Afganistan, Irak, Filistin'de yaşananlar, bölge insanının ruhunda olduğu kadar, insanlık vicdanında da derin yaralar açmıştır. Zedelenen adalet duygusu, kutuplaşmaya zemin hazırlamıştır.

Libya'da ve son günlerde Filistin'de yaşanan olaylara, Avrupa'nın vicdan ölçeğiyle bakmasını, evrensel değerlerden, insanlık değerlerinden yola çıkarak gelişmeleri değerlendirmesini arzu ediyoruz. Bu süreçte, Avrupa Konseyi'nde oluşturduğumuz ortak değer ve normların, yakın çevremizdeki komşularımızla paylaşılması hayati derecede önemlidir.

Konsey'in gelişmelere zamanında tepki verebilmesi isabetli olmuştur. Tunus'taki gelişmeler üzerine Bakanlar Komitesi Dönem Başkanı olan Dışişleri Bakanımızla birlikte Genel Sekreter Jagland bu ülkeyi ziyaret etmiştir. Ayrıca, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Başkanı'nın temasları, demokratik dönüşüm sürecini gerçekleştirmeye çalışan Tunus için son derece faydalı olmuştur.

Mısır'da anayasal bir demokrasiye geçişin tüm bölge için önemli olduğuna inanıyor, iktidarın en kısa zamanda sivil bir yönetime devredilmesini destekliyoruz. Libya'da, 1970 ve 1973 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları'na destek veriyoruz. Bu kararların, Libya'nın toprak bütünlüğünü, Libya halkının huzur, güvenlik ve refahını garanti altına alacak şekilde uygulanması önem taşıyor.''

''TARAF TUTMUYORUZ, ÇIKAR PEŞİNDE, ROL KAPMA YARIŞINDA DEĞİLİZ''

Benzer şekilde, Bahreyn'deki gelişmeleri de yakından izlediklerini anlatan Başbakan Erdoğan, gerginliğin azaltılması için bölgedeki tüm taraflarla yoğun bir temas trafiği yürüttüklerini ifade etti. Erdoğan, bölgenin istikrarı açısından büyük öneme sahip Suriye, Yemen ve Ürdün'de yoğunluk kazanan halk hareketlerinin de bir an evvel itidal ve sağduyuyla sonuçlanması için gerekli girişimlerde bulduklarını söyledi.

Türkiye'nin, tüm bu coğrafyada, her ülkeyle her etnik ve inanç grubuyla iletişim kurabilen, çözüm geliştirebilen, barış ve uzlaşma çabalarında aktif rol alabilen bir ülke olduğuna dikkati çeken Erdoğan, Avrupa Konseyi'nin kurucularından ve Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini yürüten bir ülke olarak, bunlarla birlikte yakın coğrafyasıyla tarihi ve kültürel bağlara sahip bir ülke olarak, bölgede huzur, barış ve istikrar için yoğun gayret sarf ettiklerini dile getirdi.

Erdoğan, şunları kaydetti:

''Taraf tutmuyoruz, çıkar peşinde, rol kapma yarışında değiliz. Aktif ve ilkeli dış politikamızla, sadece ve sadece bölgenin huzur, barış ve istikrarı için çözümler üretmeye çalışıyoruz. Türkiye, bölgesel barış için çok önemli bir imkandır. Son gelişmeler ve bu gelişmelerde Türkiye'nin izlediği ilkeli dış politika, ülkemizin Avrupa Birliği için ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği kimi ülkelerde iç politika malzemesi yapılmayacak, seçimlerde istismar aracı olarak kullanılamayacak kadar hayatidir. Sadece Ortadoğu ve Kuzey Afrika değil, Balkanlar ve Kafkasya başta olmak üzere, Avrupa'nın güvenliğini, refahını ilgilendiren her coğrafyada, Türkiye inisiyatif alma potansiyeline sahiptir.

Şunu da hatırlatmak isterim; Türkiye, son küresel finans krizini başarıyla atlatmış, ekonomisi 2010 yılında yüzde 8,9 oranında büyüme kaydederek, Avrupa'da ve OECD ülkelerinde en hızlı büyüyen ülke olmuştur. 736 milyar dolarlık milli geliriyle, Türkiye şu anda dünyanın 17. ve Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi konumundadır.''

''TÜRKİYE'NİN AB'YE, AB'NİN DE TÜRKİYE'YE İHTİYACI VARDIR''

Türkiye'nin, zorunlu olmadı halde, dört Maastricht kriterinden ikisi olan 'bütçe açığı' ve 'borç yükü' kriterlerini karşıladığını hatırlatan Erdoğan, Türkiye'nin bu iki göstergede Avrupa'nın birçok ülkesinden daha iyi konumda olduğuna vurgu yaptı.

Başbakan Erdoğan, böyle bir Türkiye'nin, yapay bahanelerle, popülist gerekçelerle engellenmesi ve müzakere sürecinde önüne yeni engellerin çıkarılmasının anlaşılabilir olmadığını dile getirdi. Erdoğan, şöyle konuştu:

''Türkiye güçlü bir ülkedir. Türkiye, her meselede çözüm isteğini ve iradesini güçlü şekilde ortaya koymuş bir ülkedir. Bugün çok daha net olarak tekrar söylemek durumundayım ki Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne, Avrupa Birliği'nin de Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Türkiye'yi farklı şekilde değerlendiren, kendi ikbal ve iktidar hırsı için Türkiye'nin üyeliğini tartışma konusu yapanlar, Türkiye'ye değil, kendi ülkelerine, Avrupa değerlerine ve kendi halklarına haksızlık ederler. Esasen, tek başına Türkiye'nin Avrupa Komisyonu'na katkıları ve içinde yer aldığı Gümrük Birliği bile Avrupa için önemini tartışmaya mahal bırakmayacak derecede ispat etmiştir. Bu bakımdan, biz Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine, hakkaniyet ve vicdan ölçüsüyle bakılmasını bekliyor, verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz.''

Türkiye'nin, 2002 sonundan itibaren AK Parti Hükümetiyle birlikte, özellikle demokratikleşme noktasında tarihi reformları gerçekleştirdiğini kaydeden Erdoğan, ''Hükümetimiz, yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukla mücadeleyi kendisine ilke edinmiştir. Hükümetimiz, yasaklarla mücadeleyi öncelikli bir alan olarak görmüş, 8,5 yıl boyunca hak ve özgürlükler en geniş anlamda güçlendirilmiştir. 8,5 yıl önce inkar edilen, telaffuz edilmesinden dahi korkulan, gündeme dahi getirilmeyen bir çok konu, bugün Türkiye'de serbestçe konuşulmakta ve tartışılmaktadır'' diye konuştu.

Bu süreçte işkenceye sıfır tolerans gösterildiğini, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin tek tek kaldırıldığına dikkati çeken Erdoğan, ''Son haftalarda, basın üzerinde, ifade özgürlüğü üzerinde baskı, kısıtlama, yasaklama olduğuna dair iddialar, açık söylüyorum, gerçeği yansıtmıyor. Şu kadarını söylemeliyim ki 8 yıl öncesine kadar, demokrasi dışı odaklardan, özellikle çetelerden ve mafyadan talimat alarak manşet atan, yazı yazan bazı basın-yayın organları, bugün tamamen özgür ve serbest biçimde yayınlarını sürdürmektedir. Herkes, özgürce, serbestçe eleştirilmekte; anlaşmazlıklar ise tamamen hukuk çerçevesinde ele alınmaktadır. Bazı tutuklama ve gözaltıların, Avrupa'da basın özgürlüğüne müdahale olarak algılandığını biliyoruz ama Avrupa'da, darbelere çanak tutan, darbeleri teşvik eden gazete ve gazetecilerin olmadığını da hatırlatmak isterim'' dedi.

HAPİSTEKİ GAZETECİLER İÇİN AVRUPA KOMİSYONU'NA DAVET

Şu anda Türkiye'de, tutuklu ve hükümlü olarak 26 gazetecinin hapiste olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, bu gazetecilerden hiç birinin, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu olmadığını ifade etti. Erdoğan, son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin haberleri, Avrupa'nın ve Avrupa kurumlarının, belli odaklardan, belli çevrelerden değil, daha objektif kaynaklardan edinmesini ve değerlendirmelerini de ona göre yapmasını temenni etti.

Başbakan Erdoğan, ''Az önce Genel Sekreter Jagland ile bu konuyu görüştük ve kendilerinden şunu rica ettim; yardımcınızı ya da yardımcılarınızı, elemanlarla ülkemize gönderin. Yerinde gelip bazı incelemeleri kaynağında yapsınlar. Oradan tespit etsinler. Bu, kaynağında yapacakları araştırmalarla bunun böyle olmadığını göreceklerdir. Bunların suç örgütleriyle nasıl ilinti halinde olduklarını göreceklerdir. Dolayısıyla bunu gördükleri zaman öyle zannediyorum ki size gelecek olan bilgiler çok daha farklı olacaktır'' dedi.

Bölgedeki köklü değişimlerin Avrupa kıtasına büyük sorumluluklar yüklediğini vurgulayan Erdoğan, demokratik değişimin, demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün tarafında olmanın önemine değinerek, çatışmanın, baskının, şiddetin, zulmün tarafında değil; hakkın, adaletin, uzlaşmanın, yanında olunması gerektiğini dile getirdi. Erdoğan, başta Avrupa Konseyi ve üye ülkeleri olmak üzere tüm uluslararası camianın bu ilkeler etrafında kenetleneceğine inandığını söyledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder